Belki sen o günlerde ırmağın kıyısında
kamış yontuyordun ya da arkadaşlarınla taş sektirme
oynuyordun. Belki onlar, sana oranla daha karanlık bir çocukluk
yaşadılar. Sen hiç olmazsa, bu ürkütücü yarışı yaşamadın
bir süre. Durmadan başkalarım iterek öne geçme bilinci
aşılanmadı sana.
Sen. de belki benim gibi davrandın: Arkadaşlarına
yardım etmeyi düşündün sadece. Bak beni öldükten
sonra bile övüyorlar bu yüzden. İnsan insanın kurdu
olmadığı için övüyorlar.
İnsanlar bu anlattığım kötü alışkanlıkları
kazanmasın diye övüyorlar. Yoksa, bizim üniversitede
bir hoca arkadaşın yaptığı gibi, insan, doçenti ders vermesin
diye, ondan önce sınıfa girer ve kapıyı kilitler arkasından.
Sonra da insana, öldükten sonra bile, biz hocanın sayesinde
değil, bu hocaya rağmen bir şeyler yapabildik derler asistanları.
Sana da, işte artık öldün derler: artık ne kapılan arkandan
kilitleyebilirsin, ne de asistanlar senden bir şey öğrenmesinler
diye sabah dokuzda ortadan kaybolup, akşam beşten
sonra kürsüye gelebilirsin. Bugün artık kimse görmeden
çalışamazsın, hiçbir şey yapamazsın. Bilimi kimseden saklayamazsm;
bir gün sana rağmen öğrenirler. Bir gün öğrencilerin
de senin kadar bilgi sahibi olur, seni geçerler bile. Oysa
sen, kimseler anlamasın diye yıllarca duyulmaz bir sesle
derste konuşmuşsun, görülmez bir yazıyla tahtaya yazmışsın;
hepsi boşa gider. Öğrencilerim beni geçmesin, piyasadan
aldığım işleri elimden kapmasın diye böyle ucuz oyunlar düzenlemek
bile sonuç vermez. İşte delikanlı, ilkokul sıralanndan
başlayarak Tcendi bacağından asılan koyun’ felsefesiyle
yetiştirilenlere asla itibar etmeyeceksin. Onlann arasından
ülkeye yararlı birinin çıktığı görülmedi.. Çıkarcıların sana
hiçbir zaman engel olamayacağını bileceksin. İşte bu durumlar
ve şartlar altında endişelere kapılmadan önce ne yapabileceğini
düşüneceksin.
Ve hiçbir zaman düzen bozukluğunu
mazeret göstermeyeceksin. Başansızlıklannı bozuk düzenin
sırtına yüklemen belki seni ferahlatır, fakat kurtarmaz. Bunu
çok iyi bileceksin. Elbette dünyayı tanıyacaksın ve kendi
ülkenin durumu üzerinde düşüneceksin. Bir aydından zaten
başka türlü bir davranış beklenebilir mi? Elbette 27 Mayıs’tan
önceki öğrencilerim gibi dünyadan habersiz yaşamayacaksın.
Fakat 27 Mayıs’tan sonraki öğrencilerim gibi de
olayları fırsat bilerek ‘ilmin rehberliğinden ayrılmamak’ ilkesini
unutmayacaksın. Devrimci oldun diye, sana verilen bilgileri
öğrenmeden yükselmek hakkına sahip olmadığını
unutmayacaksın. Dürüst bir aydın olarak görevini yaptın diye,
başarıdan böyle yağma payı almaktan utanacaksın. Bırak
siyasette başkalan yükselsin. Sen de siyasette yükselmek
istiyorsan bilimi kendine basamak yapmayacaksın.
Yoksa yaptıklarını sonunda kendin bile beğenmezsin. Yaptıklarını
beğenmeyen bir kimsenin başkalarına nasıl yaran
dokunur?
Biliyorum birçok zorluk yaşayacaksın. Hepsini şimdiden
görür gibi oluyorum. Talihli olarak küçük bir burs bulsan bile
yurt köşelerinde sürünebilirsin.
Binbir güçlükle soğuk bir
banyoda yıkandıktan sonra, arkadaşlarından utanarak havlular
içinde büzülerek, yurdun tek sıcak yeri olan okuma salonunda
çalışan arkadaşlarının arasında kurumak zorunda
kalabilirsin. Her sabah insanlarımızın balık istifi olduğu bir
otobüste kendine ve resim tahtana bir yer bulabilmek için,
sabah karanlığında yollara düşmek zorunda kalabilirsin.
Hatta ısınmak için okul yerine kahveye gitmeyi bile isteyebilirsin.
İşte bu durum ve şartlar altında bile her zaman amacının
olduğunu gözden kaçırmamalısın.
İnsanları etkilemek,
insanlara söz geçirmek, sesini duyurmak istiyorsan, bütün
bunları yapabilecek yetenekte olduğunu göstermelisin. Yoksa
sonunda sıradan bir insan durumuna gelirsen, kimse senin
kötü şartlar altında bu duruma düştüğünü düşünmez,
kimse sana gençliğinde iyi beslenmedin diye, sırf bu yüzden
itibar etmez. Bir gün gelir de kendini gösterebilirsen, sen bütün
bu zorlukları yaşamış olduğun için, bu zorluklara çare
bulmak için herkesten daha gerçekçi davranabilirsin. Yok,
eğer sen de acı çekme sıramı savdım, artık öğrencilerim
üzülsün, asistanlarım çanta taşısın, doçentlerim olduğu yerde
saysın diye hissedersen sana da, herkese de yazık olur.
Hissedersen diyorum, böyle acıklı bir duruma ‘düşünme’ adını
veremiyorum çünkü.